CELAL
BAYAR ÜNİVERSİTESİ
DEMİRCİ
EĞİTİM FAKÜLTESİ
BEYPAZARI
TANITIMI
SEFER
POLATOĞLU, 3001030078, 3/B
ÜMİT
AYYILDIZ
BEYPAZARI
Ankara şehir merkezine uzaklığı 100 km’dir.
Ankara’nın batısında yer alan Beypazarı’nın doğusunda Ayaş ve Güdül ilçeleri,
güneyinde Polatlı ilçesi, güneybatısında Eskişehir ili Mihalıççık ilçesi,
batısında Nallıhan ilçesi, kuzeyinde Bolu ili Kıbrısçık ilçesi bulunmaktadır.
Yüzölçümü 1868 km2dir.
Beypazarı tarihi seyir içinde bir çok
medeniyetlere ev sahipliği yapmış ve günümüzde ilçe hudutları dahilinde antik
yerleşmeler, eserler bulunmaktadır.
BEYPAZARI TARİHÇESİ:
Tabanlıoğlu Çiftliği yakınlarında antik
kaynaklarda “Peium” olarak geçen bu kale yerleşim Tolistobogoii
yerleşmelerinden olup, kale duvarları Helenistik dönem duvar işçiliğinin en
güzel örneği olduğundan, “Kral Deiotarus’un Hazinesi” diye bilinmektedir. Galat
şehirlerinden olan “Lagania” (Anastasiopolis) Dikmen Köyü’nün 8 kilometre
kuzeyindedir. Adaviran Köyü, Bağözü mevkiinde Geç Roma Erken Bizans Dönemine
ait “nekropol alanı”; Tacettin Köyü, Dedeninöz mevkiinde höyük; Boyalı Köyü’nde
Roma dönemi “antik mezarlık”; Tahirler su deposunun bulunduğu yerde, su
künkleri, pişmiş toprak parçaları; İnözü Vadisi’nin iki yakasında kaya
yüzeylerine oyulmuş kaya oyuklarının bir çoğu insan eliyle işlenmiş olup, Roma
devrinden itibaren kullanılmıştır. Bazı kaya odaları ise yeniden işlenip
fonksiyon verilmiş ve ön kısımlarına horasanlı kireç harçla taş duvar
örülmüştür. Bu bölümler Erken Bizans dönemine tarihlenmektedir. Kapadokya
Bölgesinde bulunanlar gibi gizli toplanma ve ibadet yerleri olarak
kullanılmıştır. İncepelit Köyü’nde Eski Hitit ve Erken Frig dönemine ait
örenyeri; Kızılcasöğüt Köyü’nde Geç Roma ve Bizans dönemi yerleşmesi; Tahirler
Köyü’nde Frig Dönemine ait olduğu düşünülen sur kalıntıları; Tahirler Köyü’nün
2 kilometresinde, yolun sol tarafında Kiliseler mevkiinde iki adet kilise
kalıntısı; Fasıl Köyü, İnler Tepesi’nin güney yüzünde “kilise mağaralar” yer
almaktadır. Köst köyü, Asar mevkiinde Eski ve Orta Tunç çağlarına ait ören
yeri; Kuyucak Köyü’nde Bizans Dönemine ait ören yeri ve mezarlık; Fasıl Köyü’nde Roma dönemi
“Maltepe Höyüğü”; Oymaağaç Köyü’nün içinde Eski ve Orta Tunç Çağlarına ait
höyük; Tacettin Köyü’nde Çayırözü düzlüğünün kuzeyinde doğal kayalarla kaplı
hakim bir tepede yerel granit taşlarla yapılmış duvar kalıntıları; Kuyumcu
Tekke Köyü’nde “Yağmurkayası Tümülüsü”; Üreğil Köyü’nün kuzeybatısında, Avdan
Çayırı mevkiinde Bizans mezarlarından oluşan nekropol alanı; Üreğil Köyü’nün 1
kilometre güneyinde, Roma ve Bizans dönemlerine ait mezarlık; Yalnızçam Köyü,
Kepir mevkiinde, Roma dönemine tarihlenen Galat Kalesi veya Garnizonu
bulunmaktadır. Tarihi antik “Roma Yolu” üzerinde bulunan ilçe Bizanslılardan
Müslüman Türklere geçer.
Oğuz Türkmen boylarının iskan bölgesi olmuş,
Selçuklu döneminden itibaren devamlı bir Türk şehri olarak kalmıştır. Selçuklu
Sultanlığının kendilerine yurt olarak yer gösterdiği bu Türk boyu, Gazi
Gündüzalp yönetiminde ilk önce Ankara civarına yerleşmiştir. Osmanlı
Devleti'nin kurucusu olan Osman Bey'in dedesi Gazi Gündüzalp'in mezarının
Beypazarı'nın Hırkatepe köyündedir.
İlçe merkezinde Akşemsettin Camii, Baloğlu Camii,
Hoca Kiriş (Abbaszade) Mescidi, İmaret Camii, İncili Camii, Kurşunlu (Evsat
Hoca) Camii, Sultan Alaattin Camii, Tabakhane Camii ve Yeni Camii gibi tarihi
ve mimari kıymeti olan dini yapılar bulunmaktadır.
Boğazkesen, Karaca Ahmet, Kara Davut, Kaygusuz
Abdal, Gazi Gündüz Alp, Dağşeyhler, Seydi Yusuf, Yediler, Hacı Ali Baba, İmirze
Baba türbeleri; İvaz Baba (Ayvaşık Dede) ve Halveti Mehmed Efendi ziyaretgahı;
Nasuh Paşa (Sulu) Hanı, Beyoğlu Hamamı, Rüstem Paşa Hamamı, İnözü deresi’nin
üzerinde Hacılar Köprüsü, Mundarcı deresi köprüsü, tarihi “Taş Mektep” ve
geleneksel mimariye sahip sayısız evleri ve konakları ile ilçe, “yaşayan ve
korunan bir kültür hazinesi”dir.
Osmanlı döneminde ilçe ve köylerinden ilim tahsil ederek, “çelebi”,
“müderris”, “kadı”, “şair” ve “alim” olan bir çok şahsiyet yetişir.Osmanlının ilk dönemlerinde ilçe Hüdavendigar (Bursa) Sancağına bağlanır. Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde 1638 yılında Beypazarı'ndan şöyle bahseder:
“...Haftada bir gün güzel süslü bir pazar kurulup,
bütün kıymetli eşyalar bulunur. Halkının uğraşları tiftik keçisi olduğundan,
pazarında sof çok satılır. Müşterisi vardır. Senede bin kantar sof ipliği
satılır. Sofu olmaz fakat güzel mümeyyizi olur. Pazarına her hafta etraf
köylerinden on bin insan toplanır. Şehir Anadolu toprağından Engürü sancağı
hududunda olup, İstanbul'da kim Şeyhülislam olursa ona has olur. Padişah
hasından ayrılmadır. Müftü tarafından hakimi subaşısıdır. 150 akçelik kazadır.
Senelik kadısına yedi kese gelir getirir. Damga emini, Sipahi Kethüda yeri ve
Yeniçeri Serdarı vardır. Fakat kale ağası ve neferi yoktur. Kalesi bir dere
içinde olup, iki tarafı balık sırtı gibi kaya üzerindedir. Genişliğini
bilmiyorum. Aşağıda şehir iki geniş dere içinde olup 20 mahalle 41 mihraptır.
Fakat öyle mükellef camileri yoktur. Çarşı içinde cami güzeldir (Paşa Camii).
Hepsi 3060 tane iki katlı evleri vardır. Duvarları kerpiçtendir. Yüzeyleri
tahta ile kaplıdır. Medrese Darulhadis ve Darulkurrası vardır. Çünkü talebe
bilginleri çoktur. Medreseleri kargir değildir. 70 adet çocuk mektebi vardır.
Çocukları gayet temiz ve olgun olup, 700' ün üzerinde hafızı vardır. Bir
Şeyhülislamı var ki; bütün bilginler onunla ilmi tartışmaya girmekten
acizdirler. Nakibüleşrafı fadıl değil fakat, gayet cömert bir kimsedir.
Halkının çoğu bilginlerdir. Hepsi renk renk sof giyerler. Türk şehri olduğundan
halkı Oğuz taifesidir. Yani Türk kavmi demenin güzel bir ifadesidir. Yedi tane
hanı vardır. Çarşı içindeki güzel bir han yanmıştır. Hamamları, 600 dükkanı
vardır. Çarşıda kasaplar içinden akan dere kenarında hafta pazarı olur. Dere
burada şehrin aşağı tarafından akarak bir nehir vasıtası ile Sakarya'ya
dökülür. Şehir yüksek yerde olduğundan caddeleri kumsalca ve kaldırımsızdır.
Halkı garipsever ve cömert kişilerdir. Kadınları gayet edepli ve akıllı
olurlar. Bağ ve bahçesi çoktur. Bostanlarından bir çeşit kavun olur ki
lezzetinden adamın damağı yarılır. Misk ve hamamber gibi kokusu vardır. Şehir
halkının çoğu bu kavundan zerde pişirir. İçine tarçın ve karanfil korlar.
Muaviye'nin icat ettiği zerdeden tatlı bir zerde olur. Bir çeşit yeşil armudu
olup, yuvarlak olduğu gibi dördü beşi de bir okka gelir. Gayet hoş ve suludur.
İstanbul'a nice bin kutu armudu pamuklar içinde hediye gider. Bu armudun eşini
acem diyarından başka yerde görmedim. Bir çeşit siyah arpası olur ki, gayet
yağlıdır. Ata çok vermekten çekinilmelidir. Sahrasında pirinci olur ki, gayet
pişkindir. Velhasıl etrafı geniş, eşyası ucuz ünlü bir şehirdir. Şeyh İvaz dede
adında bir de türbesi vardır.”
Beypazarı 1868 yılından itibaren Ankara'ya
bağlanır. Osmanlı Devleti'nin toprak rejimi ve askeri sisteminin bel kemiğini
oluşturan Tımarlı (Anadolu) Sipahi Merkezleri'nden birisi olan Beypazarı;
yöredeki Sipahi Beyi'ne ve ticari, ekonomik hayatın yoğunluğuna istinaden “Beğ
Bazarı” diye adlandırılmıştır.
Beypazarı ilçesi havucu, tarihi evleri, gümüş işçiliği ve karasör sanayi ile
ünlüdür. Türkiye havuç istihsalinin % 50’si Beypazarı’nda üretilmektedir.
Beypazarı’nın eski evleri mimari bakımdan yerli ve yabancı bilim adamları ve
turistlerin ilgi odağıdır. Bu evlerin çoğu Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek
Kurulunca korunması gereken eserler olarak tescillidir. Değişik ve kullanışlı
karasör yapımı nedeniyle Türkiye karasör sanayinde söz sahibi olan ilçe, maden
sodası ve şifalı suları ile de ünlüdür. İlçe merkezine 15 km. uzaklıktaki
Dutlu-Tahtalı Termal tesisleri, içme ve kaplıca suları romatizma, cilt, solunum
yolu, iç salgı sistemi, kireçlenme ve metabolizma bozuklukları hastalıkları; 50
km. uzaklıkta Sakarya Nehri kenarında bulunan Kapullu Kaplıcası romatizmal
hastalıkları için şifalıdır. Beypazarı maden suyu ise ülke çapında yaygın
bir üne sahiptir.
BEYPAZARI EVLERİ
Beypazarı denince akla ilk gelen tarihi evleridir.
Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesine de konu olan Beypazarı evleri; cumbalı, üstünde guşgana adı verilen bir çatıdan oluşan iki üç katlı yapılardır. Evlerin iskeleti ahşaptır ve bu ahşap, tatlı kireç denilen malzemeyle sıvanmıştır. Odalardaki kirli havayı ve nemi alan yöreye özgü bu malzeme, Beypazarı evlerini farklı kılar. Zemin katları taştan, geri kalan kısmı ahşaptan oluşan bu evlerin girişinde demir kapılı mahzenler bulunur. Tarih boyunca yangınlarla bir çok kez harap olan Beypazarı’nda evlerin içindeki bu mahzenler kıymetli eşyaların saklanması amacıyla kullanılmıştır. Yine bu yangınlar nedeniyle binlerce yıllık tarihe sahip Beypazarı’nda, mimari açıdan en erken tarihli konak 13. yy’a aittir. Sokaklarda iç içe yerleşim tarzı benimsenmiştir. Bu nedenle kapılar, pencereler ve guşganalar birbirine bakar şekilde düzenlenmiş, evler yerleşim olarak bitişik ve birbirine yakın inşa edilmiştir.
Beypazarı evleri genellikle üç katlıdır. Taşıyıcı sistemi örten ahşap pervazlar harç sıva ile sıvanmıştır. Evde zemin katları taş, üst katları ahşap iskelet içinde ahşap veya kerpiç dolgu sistemi ile yapılmıştır. Evlerin planı yerel özelliklerle yoğrulmuş geleneksel Türk evi planını yansıtır. Büyük evlerde ya da kanatlarda zemin katında, taşlığa bağlı hizmetkar kısmı da bulunur, zemin kat dışa ufak pencerelerle açılır.
Taşlıkta bir yalak ve ocakta bulunmaktadır. Bu mekan üst katlara, ilk üç-dört basamağı taş ahşap merdivenlerle ulaşılır. Üst katlar asıl yaşama katlarıdır. Sofa (yerel dilde çardak) etrafında yer alan odaların dışında tuvalet, mutfak gibi servis mekanları da bulunur. Üst katı orta sofalı olan evler de vardır. Esas kattan guşganası olan evlere sofa ya da mutfaktaki merdiven aracılığı ile bu mahale ulaşılır. Depo olarak kullanılan bu mekana bazen bir oda da eklendiği görülür. Geleneğe göre Beypazarlılar yapacak bir şeylerin kalmadığını vurgulamak için üst katların bir bölümünü ya da tamamını işlemeden bırakırlar.
Buna yerel dilde Çandı denilmektedir. Evlerin dışa dönüklüğü çıkmalarla sağlanmıştır. Çıkmalar kat boyunca ortadan, yandan, iki yandan, gönye türünde çeşitli tiplerden oluşurlar. Bazen bir cephede birkaç tür birden görülür. Bu evin planına ve konumuna bağlıdır. Çıkma alt payandaları ahşap kaplamalarla şekillendirmiştir. Cephelerdeki pencere ve kapılar yörede aynı özellikleri gösterir.
Pencereler dikdörtgen veya kemerli, dört veya altı bölmeli, giyotin veya iki kanatlıdır. Çoğu evde pencere pervazının üstü üçgen bitirilmiştir. Pencerelerde ahşap ve demir korkuluklar yaygındır. Ancak, cumba, kafes ve kepenk gibi elemanlar da az olmakla birlikte mevcuttur. Kapılar çift ya da tek kanatlı, üstü ahşap kafeslidir. Bu kafesli açıklık zemin kata hava ve ışık sağlar. Alaturka kiremitli olan çatılar bugün hızla hafif ve ucuz bir malzeme olan oluklu saca dönüşmektedir. Saçakların alt kısmı genellikle açıktır. Tavan arasındaki mahallin çatıdan yükselerek çıkması yapıya farklı bir görünüm kazandırır. Yerel dilde buna “guşgana” denir. Bahçeli evlerin bir özelliği olan bu mekan, depolama vazifesi görür. Çatı arasının sofa üstüne gelen kesiminin bir bölümünü veya tamamını kapsar, pencereleri genellikle cepheyle aynı düzendedir.
Bazı evlerde zeminin üstünde 2-2,5 m. yüksekliğinde bir ara kat mevcuttur. Bu kat tüm zeminin üstünü veya bir kısmını kaplar. Bu kattaki odaların dolap ve ocakları diğer katlara göre daha basit yapılmıştır. Mutfak da bu katta yer alır. Bazı hallerde ara kata ana merdiven dışında bir merdivenle ulaşılabilir. Bu kat genellikle kışlık olarak kullanılmaktadır. Bu katlar daha özenle düzenlenmiştir. Sofa, sofaya bağlı oda, eyvan, sekilik gibi plan elemanlarının cephede çıkmalar oluşturması değişik hareket ve karakterlerin gelişmesini sağlamıştır. Sofa bazı planlarda bir balkonla son bulur. Sofaya hem daha iyi ışık alabilmek, hem de sofayı dıştan daha iyi vurgulayabilmek için geniş ya da kemerli pencerelerden yararlanılmıştır. Büyük evlerde esas katın üstünde bir kat daha mevcuttur. Katlar arasındaki ulaşım farklı merdivenlerle gerçekleşir. Yerel dilde “dönme dolap” denilen servis dolabı ile yatay ya da düşey servis sağlanır. Misafirperverliği, yerel dilleri, evleri sundurmalı basit kapılarla geçiş veren bahçe duvarları, çıkmaz sokakları, Arnavut kaldırımları ile, gelen turistlerin ilgisini çeken Beypazarı’nda el sanatları da çok gelişmiştir. Günümüzde Beypazarı’nda bu karakteristik özelliklere sahip 3500 ev bulunmaktadır.
Beypazarı, Roma döneminde, İstanbul'u Ankara ve
Bağdat'a bağlayan önemli büyük tarihi geçit yolları üzerinde bulunmaktaydı.
Bilinen ilk adı "kaya doruğu ülkesi" anlamına gelen Lagania idi[1] ve
Bizans İmparatorluğu'nun piskoposluk merkeziydi. M.S. 491-518 yılları arasında
hüküm süren Doğu Roma (Bizans) İmparatoru Anastasios'un ziyaretine atfen şehrin
adı, Lagania - Anastasiopolis (Anastasios Kenti) olarak değiştirildi.
Beypazarı toprakları pekçok çok eski uygarlıklara ev
sahipliği yapmıştır. İlk yerleşimi işaret eden net bilgiler bulunmamakla
birlikte yerleşim yeri olarak kullanılmasının eski çağlara dayandığını gösteren
bulgular vardır. Bu yüzden üzerinden değişik hakimiyetler gelip geçen Beypazarı
topraklarında biriken tarih farklı kültürlerin izlerini taşımaktadır.
Beypazarı’nın Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde deyinmeden geçemediği tarihi
önemi, bu farklılıklarla beslenmiştir.
Eski bir yerleşim yeri olan Beypazarı topraklarında,
sırasıyla Hitit, Frig, Galat, Roma, Bizans, Anadolu Selçuklu ve Osmanlıların
egemen olduğu bilinmektedir.
Selçuklular döneminde Beypazarı, İstanbul - Bağdat
yolu üzerinde önemli bir ticaret merkezi olmuştur. Beypazarı, Orhan Bey'in
Ankara'yı alması ile Hüdavendigâr (Bursa) Sancağı'na bağlanarak Osmanlı
yönetimine geçmiştir.
Roma döneminde, "Lagania" adını alan bu
yöre bir piskoposluk merkezi haline gelmiştir. "Kaya Doruğu" anlamına
gelen bu ad daha sonra o dönemlerde hüküm süren İmparator Anastasius’un (M.S.
491 – 518 ) bölgeye ziyaretiyle "Lagania Anastasiapolis" olarak değişmiştir.
İstanbul’u Ankara’ya ve Bağdat’a bağlayan geçit yolları üzerindeki konumuyla
ticari anlamda parlak dönemlerini yaşamıştır.
Türklerin Anadolu’ya egemen oluşuyla Türkmen
boylarının da yurdu olur Beypazarı.Bu boylardan en önemlisi Kayı Boyu'dur. Selçuklu
Sultanlığı kendilerine yurt olarak yer göstermiş, Gazi Gündüzalp yönetiminde
ilk önce Ankara civarına yerleşmişlerdir. Osmanlı Devleti'nin kurucusu olan
Osman Bey'in dedesi Gazi Gündüzalp'in mezarı Beypazarı'nın Hırkatepe
Köyü'ndedir.
EVLİYA ÇELEBİNİN
SEYAHATNAMESİNDE BEYPAZARI:
Evliya Çelebi, Seyahatnamesi'nde (Hicri 1058 Miladi 1638)
Beypazarı'ndan şöyle bahseder:
" İlk kurucusunu bilmiyorum. Fakat ilk fatihi Kütahya beylerinden Germiyanoğlu Yakup Şah'ın veziri Dinar Hezar'dır. Onun için şehre Germiyan Hezar da derler.
Haftada bir gün güzel süslü bir pazar kurulup, bütün kıymetli eşyalar bulunur. Halkının uğraşları tiftik keçisi olduğundan, pazarında sof çok satılır. Müşterisi vardır. Senede bin kantar sof ipliği satılır. Sofu olmaz fakat güzel mümeyyizi olur. Pazarına her hafta etraf köylerinden 10 bin insan toplanır.
Şehir Anadolu toprağından Engürü sancağı hududunda olup, İstanbul'da kim Şeyhülislam olursa ona has olur. Padişah hasından ayrılmadır. Müftü tarafından hakimi subaşısıdır. 150 akçelik kazadır. Senelik kadısına yedi kese gelir getirir. Damga emini, Sipahi Kethüda yeri ve Yeniçeri Serdarı vardır. Fakat kale ağası ve neferi yoktur. Kalesi bir dere içinde olup, iki tarafı balık sırtı gibi kaya üzerindedir. Genişliğini bilmiyorum.
Aşağıda şehir iki geniş dere içinde olup 20 mahalle 41 mihraptır. Fakat öyle mükellef camileri yoktur. Çarşı içinde cami güzeldir (Paşa Camii). Hepsi 3060 tane iki katlı evleri vardır. Duvarları kerpiçtendir. Yüzeyleri tahta ile kaplıdır. Medrese Darulhadis ve Darulkurrası vardır. Çünkü talebe bilginleri çoktur. Medreseleri kargir değildir. 70 adet çocuk mektebi vardır. Çocukları gayet temiz ve olgun olup, 700' ün üzerinde
" İlk kurucusunu bilmiyorum. Fakat ilk fatihi Kütahya beylerinden Germiyanoğlu Yakup Şah'ın veziri Dinar Hezar'dır. Onun için şehre Germiyan Hezar da derler.
Haftada bir gün güzel süslü bir pazar kurulup, bütün kıymetli eşyalar bulunur. Halkının uğraşları tiftik keçisi olduğundan, pazarında sof çok satılır. Müşterisi vardır. Senede bin kantar sof ipliği satılır. Sofu olmaz fakat güzel mümeyyizi olur. Pazarına her hafta etraf köylerinden 10 bin insan toplanır.
Şehir Anadolu toprağından Engürü sancağı hududunda olup, İstanbul'da kim Şeyhülislam olursa ona has olur. Padişah hasından ayrılmadır. Müftü tarafından hakimi subaşısıdır. 150 akçelik kazadır. Senelik kadısına yedi kese gelir getirir. Damga emini, Sipahi Kethüda yeri ve Yeniçeri Serdarı vardır. Fakat kale ağası ve neferi yoktur. Kalesi bir dere içinde olup, iki tarafı balık sırtı gibi kaya üzerindedir. Genişliğini bilmiyorum.
Aşağıda şehir iki geniş dere içinde olup 20 mahalle 41 mihraptır. Fakat öyle mükellef camileri yoktur. Çarşı içinde cami güzeldir (Paşa Camii). Hepsi 3060 tane iki katlı evleri vardır. Duvarları kerpiçtendir. Yüzeyleri tahta ile kaplıdır. Medrese Darulhadis ve Darulkurrası vardır. Çünkü talebe bilginleri çoktur. Medreseleri kargir değildir. 70 adet çocuk mektebi vardır. Çocukları gayet temiz ve olgun olup, 700' ün üzerinde
Bir Şeyhülislamı var ki; bütün bilginler onunla ilmi
tartışmaya girmekten acizdirler. Nakibüleşrafı fadıl değil fakat, gayet cömert
bir kimsedir.
Halkının çoğu bilginlerdir. Hepsi renk renk sof giyerler. Türk şehri olduğundan halkı Oğuz taifesidir. Yani Türk kavmi demenin güzel bir ifadesidir. Yedi tane hanı vardır. Çarşı içindeki güzel bir han yanmıştır. Hamamları, 600 dükkanı vardır. Çarşıda kasaplar içinden akan dere kenarında hafta pazarı olur. Dere burada şehrin aşağı tarafından akarak bir nehir vasıtası ile Sakarya'ya dökülür. Şehir yüksek yerde olduğundan caddeleri kumsalca ve kaldırımsızdır. Halkı garipsever ve cömert kişilerdir. Kadınları gayet edepli ve akıllı olurlar.
Bağ ve bahçesi çoktur. Bostanlarından bir çeşit kavun olur ki lezzetinden adamın damağı yarılır. Misk ve hamamber gibi kokusu vardır. Şehir halkının çoğu bu kavundan zerde pişirir. İçine tarçın ve karanfil korlar. Muaviye'nin icat ettiği zerdeden tatlı bir zerde olur. Bir çeşit yeşil armudu olup, yuvarlak olduğu gibi dördü beşi de bir okka gelir. Gayet hoş ve suludur. İstanbul'a nice bin kutu armudu pamuklar içinde hediye gider. Bu armudun eşini acem diyarından başka yerde görmedim. Bir çeşit siyah arpası olur ki, gayet yağlıdır. Ata çok vermekten çekinilmelidir. Sahrasında pirinci olur ki, gayet pişkindir. Velhasıl etrafı geniş, eşyası ucuz ünlü bir şehirdir. Şeyh İvaz dede adında bir de türbesi vardır."
Halkının çoğu bilginlerdir. Hepsi renk renk sof giyerler. Türk şehri olduğundan halkı Oğuz taifesidir. Yani Türk kavmi demenin güzel bir ifadesidir. Yedi tane hanı vardır. Çarşı içindeki güzel bir han yanmıştır. Hamamları, 600 dükkanı vardır. Çarşıda kasaplar içinden akan dere kenarında hafta pazarı olur. Dere burada şehrin aşağı tarafından akarak bir nehir vasıtası ile Sakarya'ya dökülür. Şehir yüksek yerde olduğundan caddeleri kumsalca ve kaldırımsızdır. Halkı garipsever ve cömert kişilerdir. Kadınları gayet edepli ve akıllı olurlar.
Bağ ve bahçesi çoktur. Bostanlarından bir çeşit kavun olur ki lezzetinden adamın damağı yarılır. Misk ve hamamber gibi kokusu vardır. Şehir halkının çoğu bu kavundan zerde pişirir. İçine tarçın ve karanfil korlar. Muaviye'nin icat ettiği zerdeden tatlı bir zerde olur. Bir çeşit yeşil armudu olup, yuvarlak olduğu gibi dördü beşi de bir okka gelir. Gayet hoş ve suludur. İstanbul'a nice bin kutu armudu pamuklar içinde hediye gider. Bu armudun eşini acem diyarından başka yerde görmedim. Bir çeşit siyah arpası olur ki, gayet yağlıdır. Ata çok vermekten çekinilmelidir. Sahrasında pirinci olur ki, gayet pişkindir. Velhasıl etrafı geniş, eşyası ucuz ünlü bir şehirdir. Şeyh İvaz dede adında bir de türbesi vardır."
Beypazarı'ndan
bir görünüm
Beypazarı
konakları ile meşhurdur. Genellikle iki ya da üç katlı olan konaklar yapılırken
işlevsel ve kültürel detaylarla bezenmişlerdir. Bu evler zemin katları taş, üst
katları ahşap iskelet içine ahşap veya kerpiç dolgu sistemi kullanılarak inşa
edilmiş. Bahçesiz, küçük bahçeli ve büyük bahçeli olarak çeşitlilik
gösteriyorlar. Cumbalı veya çoğunlukla "guşgana"lı yapılar olarak
çıkıyorlar karşımıza.
Yöresel
kültürü yansıtan değerlerin sunulması için Beypazarı Konakları’nın bazıları
restoran veya pansiyona çevrilmiş. Daha küçük evler de yöresel gıda ürünlerinin
satıldığı mağazalara ya da el işçiliği alanında büyük önem taşıyan Beypazarı
gümüşçülerine mekan olmuşlar.
Yıllar boyu
gümüşü, bakırı, demiri, deriyi, ipeği işleyen Beypazarı halkı bu sanatlardan
geçimini sağlamaya devam ediyor. Günlük yaşamın bir parçası olarak karşımıza
çıkan el emeği göz nuru ürünler yalnızca turistlere hitap etsinler diye
işlenmemekte; aynı zamanda, yöre halkının ihtiyaçlarına cevap vererek bir gelir
kaynağı teşkil etmekte. Beypazarı, kültürü ve geleneklerini yaşatan, kendini bu
işe adamış el sanatı ustalarıyla el sanatları tezgâhları turistik ve yaşamsal
anlamda büyük önem taşımaya devam ediyor.
İnözü Vadisi
İnözü
Vadisi'nden bir görünüm.
Vadinin
derin havasına alandaki doğal bitki örtüsü ve birtakım tarihi kalıntılar
eklenmiş. Beypazarı’nın kuzeyinde bulunan vadinin iki tarafı balık sırtı
görünümünde yükseliyor. İnözü Çayı’nın aşındırmasıyla oluşmuş vadide
kayalıklara oyulmuş çok sayıda mağara bulunuyor. Mağaraların bir bölümü çok
yüksekte olduğundan ziyaret edilmeleri pek mümkün olmuyor. Bu mağaraların, o
devirde yaşayanlar tarafından kullanılan, ziynet eşyalarının da muhafaza
edildiği mezarlar olduğuna dair çeşitli göstergeler bulunuyor. Ancak,
arkeolojik anlamda bir çalışma yapılmadığından kesin veriler elde
edilememiştir. Doğal mağaralardan oluşturulmuş kullanım alanlarına işaret eden
alanlar da dikkat çekmekte.
2863 Sayılı
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası kapsamında, bu vadi doğal ve
arkeolojik sit alanı olarak koruma altındadır. Vadide gezinirken oturup doğanın
tadını çıkarabileceğiniz ve yöresel yemekleri tadabileceğiniz tesisler de
bulunmakta.
Yöresel yemekler ve tatlılar
Yendiğinde
akla sadece Beypazarı’nı getirecek lezzetler oldukça çok sayıda bu yörenin
mutfağında. Bakır işçiliğinin yaygın olduğu ilçede ustaların emeğiyle ortaya
çıkan bakır güğümler, tencereler, kazanlar, tavalar, ibrikler bu lezzetlerin
hazırlanmasını ve sunumunu bezeyen inceliklerden.
Mamuller taş
fırınlarda pişiyor ve özel yemeklerine adını veren toprak güveçler de sulu
yemeklerin pişirilmesinde kullanılıyor. Yörede yetişen ürün çeşitliliğiyle
doğru orantılı olarak, sebze ve meyvelerin, mevsiminde tazeleri, kışın da
kuruları tüketiliyor. Beypazarı konaklarındaki özel bölümler bu kuru
yiyecekleri saklarken, yöre dilinde “dinme dolap” denilen döner dolaplar
mutfakla katlar arası düşey ve yatay servisi sağlayarak yöresel mutfak
alışkanlığının bir parçasını yansıtıyor.
Beypazarı
yöresel mutfağıyla meşhurdur. Beypazarına has şekillerde yapılan yemek ve
tatlılar arasında tarhana, yaprak
dolması (sarması), yalkı, bici,göce, perçem, yarımca, Beypazarı güveci, kartalaç, bazlama ekmeği, oğmaç, tohma, yarımca, şerit, uruş
kapaması, Beypazarı kurusu, mumbar(Beypazarı
sucuğu), baklava (80 katlı yufka), ebesüt, höşmerim ve
havuç lokumudur. Bu yemek ve tatlıların bir kısmı Türk Patent
Enstitüsü'ne kayıtlıdır. İlçede turizm sektörünün canlanması ile yöre mutfağı
canlandırılmıştır.
Ulaşım :
Ankara’ya 98
km. mesafede bulunan Beypazarı’na ulaşmak için karayolunu tercih edecek olanlar
Ankara’dan geçiş yapabilirler. Ankara'da bulunan Etlik Otobüs Terminali'nden
(Eski Garajlar) saat başı, Akköprü’deki Ankamall Alışveriş Merkezi’nden de
yarım saat arayla hareket eden otobüs ve minibüslerle ilçeye gidilebiliyor.
Kendi
araçlarıyla ulaşmak isteyenler Ankara-İstanbul yolu üzerinde bulunan
Sincan-Yenikent yol ayrımından devam edip Yenikent istikametinden
Ayaş-Beypazarı yoluna çıkmalıdırlar. İstanbul'a 320 km. uzaklıkta olan ilçeye
İstanbul’dan karayoluyla ulaşmak da çok zor değil. TEM Otoyolu üzerinden
ilerleyip Adapazarı'nda Akyazı çıkışından girdikten sonra karşınıza çıkacak
Ankara tabelalarının yardımıyla Beypazarı'na ulaşmak oldukça kolay. Karayolu
yapısı düzgün ve seyahate elverişli.Ankara'dan Beypazarı'na kadar olan yol
duble yol olarak hizmete açılmış durumda.
Beypazarı’na
daha uzak illerden uçakla seyahat ederek gelmek isteyen ziyaretçiler Ankara
Esenboğa Hava Alanı’ndan karayoluyla devam ederek ilçeye ulaşabilirler. Demir
yolu tercih edenler de yine Ankara’dan karayoluna aktarma yaparak devam
edebilirler.
BEYPAZARI TARİHİ YERLERİ:
Farklı uygarlıkların egemenliğinde değişik tarihlere
sahne olmuş Beypazarı, tarihsel önemi göze çarpan mimariler ve eserler
barındırıyor. Dönemlerinin özelliklerini yansıtan bu eserler soluklanıp geçmişe
bakabileceğiniz tarihi duraklar gibi. Kimilerinde restorasyon çalışmaları hala
devam ediyor. Türbelerden camilerden nasibini almış bu güzel ilçede Selçuklu ve
Osmanlı mimarisine örnek teşkil eden çok sayıda cami ve türbe bulunmakta.
|
|
![]() |
|
|
![]() |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder